Sayrılığın yıprattığı gül yüzüne vuracak gecenin siyahı, alıp götürecek onu da sessizce geçen yıllar peşi sıra…
Durmadan çağlayan gönül sesi.
Sayfaların üzerine kondurduğu lacivert bulutlar mı? Onlar sıradan satırlar mı?
Uzayıp giden yollarda bir ikisi mi birbirini sınayan? Perişan olmuş hayatlardan giden tutuklu şimdi. Yarası zamanla kabuk bağlar da, unutulmaz yağan tıkanan yazgısının o son seferi.
Gülümser esrikliğin dayanılmaz zaferi. O anlık.
Kural tanımazlıkla kuşatılmış dünya, o, doğruluğun peşinde koşan kimliğiyle sarar dört bir yanı. Gerçek, güneşin ışıdığı noktada, aydınlık; içinden çıkılmaz olduğunda söyleşmek gerek dost yüzlerle.
Bir rahatlık her şeyin üstesinden geleceğine dair.
Yaşamdan bir kesit, zorluklara karşın yüzleşmek gerçekle. Aldandığını, aldatıldığını sandığında bir derstir bu, der geçer: gerçektir o!
Sorduğu sıradan sorular belki çözüm; hedefinden şaşmamak, çevreden etkilenmemek, deneyimleri değerlendirmek, zihin jimnastiği yapmak, gelişime katkıda bulunmak öngörülerden.
Sonuca ulaşmadan adım adım düşünerek hareket etmek, yaşamımızın amacını esen rüzgara kapılarak silip atmadan… Şartlar öyle gerektirdiğinden başka bir yol çizilebilir. Erteleme… Kararsızlık etkin olabilir belki. O boyutta özgüvenini pekiştirici stratejiler benimsemek!
Yaşantılarında gündemi belirlemek daima. Sevimli çocuklar yetiştirmek, önceki kuşakların anılarını dinleyip bilim adamlarının önerilerine yer vermek, olguları kendi akıl süzgecinden geçirerek gerçekliğe varmak. Ne mutlu ki, insanlık tarihi varlığımıza can katan tebessüme sebep, bazen dudak uçuklatan anlarla bize bir rehber…
Bir sayfa kapanırken yenisi açıldı gerçeklikle yaşam doludizgin devam etti, edecek. Her biçimin bir adı olacak, bir yapısı, sinerjisi, çabası, alışverişi, hukuku, gözlem..çalışma..ortam… Ne güzel yaşıyorum, armoni içinde bir rengim, diyebilmek. Hayatın verdiğinden daha fazlasını geri vermek, bu evrende bir hiç olduğunu bilerek yarına yürümek, harcın içinde karışırken bir nefer olup sahiplenmek dünü ve hissetmek günü…