Etiket arşivi: gelecek

Sevince

Güpegündüz uykuya daldım
uyandığımda,
o güne dek anlatılanların
hikâye olduğunu düşündüm,
bir buğu kapladı her yanı
sahi seni gördüm
gözlerin ışıl ışıl
bana bakıyordun
geleceğimizi dillendiriyordun
sıcacık sözcüklerle
o an anladım,
seninle yaşananlar yalan değil
Gülümsedim, ısındı içim
insan duygulanıyordu
sevinçten coşuyordu
düşler gerçeğe dönüşüyordu
bir çift yürek bir dünya oluyordu
sevince.
Foto. Bâlâ Çiçek

Hatıra

Hani onca yıl birlikte soluklandığımız
ev var ya, bugün oraya gittim.
Gezindim içinde.
İçim paramparça,
eksikliğini hissettim de ondan.
Kucaklayan sevgi sözcüklerin olmadan
geçen bunca zaman
Gözümün önünden yitmeyen hayalin
Hatıran beni ayakta tutan
Anlatamıyorum, gerçeğimsin
Dünyamı ısıtan, ışıtan düpedüz gerçeklik
İdolüm değil miydin zaten
Sembolü oldun aşkımın sonradan
Şu an o evin sadece bir taş yığını olmadığını
duyumsadığımdan aynı zamanda
Sensiz bir geleceğe
nasıl katlanacağımı bilmiyorum hâlâ.
Foto. Bâlâ Çiçek

Hoşgeldin 2

Çıkageldin dünyama
sormadım hiç “niye” diye
aldım içeri
Öncesinde hayallerimde idin çünkü
Nasıl muhtaçtım elini tutmaya
Öylesi bir ışık vardı ki gözünde
Ruhum yıkanıyordu içinde
İşte böyle ne olduğumu anlayamadan
Yağmur olup yağdın hayatıma
Karşı koyamadım
Elele verip bir yuva kurduk
Evet ailemsin
Geleceğe yönelik binbir gaye
yeşertiyor beynimde varlığın
Neşemin sebebisin
üzüntümde yanımdasın
Beşiktaş’ta oturduğumuz
o çay bahçesinde
söz vermiştin o gün bana
“ömrümün sonuna dek varım”
Vazgeçemediğim nefesimsin
Hatırla, “seninle bir sonsuzluk”
demiştim ben de.

Sorun

Ne idi, anlayamıyordu…
Bir an daldığında,
acısının azalmadığını hissediyordu;
yüreğinin yandığını,
zihninin darmaduman olduğunu…
Geçecek deniyordu hep
oysa boşuna akıyordu zaman,
hiçbir şey eskisi gibi olmuyordu.
O yaşanmışlık, anbean canlanıyordu.
Ta derinde bir yara kanıyor,
o, içinde yüceliyordu.
Böylece düşüncelerine işliyor,
yaşantılarının nüvelerini
yalnızca o oluşturuyordu.
Onunla bir ömür dilemişti esasen
Şimdi ayrılığın koparmadığını görüp
teselli mi bulmalı?
Bir kez hayatına girdiği için sevinç mi?
Bu hayali gerçek,
umutlarının bağlandığı geleceği için
kazanç mı, kayıp mı?

Düş

Dik yokuşu çıktım.
Yara vardım, etrafa bakındım.
Donakaldım.
Sarı beyaz ışıltılar altında
deniz buz gibi idi. Üşüdüm.
Mavi sıra yerinde idi,
çay deminde
birlikte oturduğumuz hani…
Onun için buradayım bugün
yeniden hissetmek için
yaşadığım o güzelim anları…
Tabiat ile kucak kucağa
sana daha yakın olayım diye.
Konuşmuyordun. Düşünüyordum.
Açılmadan birbirimize
bir düş kuruyorduk,
aynı düşü büyük olasılıkla.
Öyle ya tutukluyduk ikimiz de
bakışmaya doymayan gözlerimizde.
Sıcaklığımız güven ile ısıtıyordu
kalplerimizi.
Sonra ne ara mesafelere yenik düştük,
anlayamadım.
Gidişlerin olmuştu benden…
Son gidişinde çok ağladım.
Dileğim, kavuşmamız artık tez zamanda.
Sana sarılmaya ihtiyacım var
İmkânsız gibi görünse de, değil biliyorum.
Gelebilirim yanına her an
Geleceğim sensin inan.

İz

Tokalaşıp ayrıldık diyerek
Girdi içeri, gözleri nemli

Unutulur, demiş bir solukta
O denli gamsız biri

Onun için değmez dedimse de!
Yürek çarpıntılarına çare olur mu bu?

Ömrünce saklayacağın
hatıralar biriktirmeye o vakit!

Onu değil artık,
ama doğacak gün ile gelecek
güzellikleri bekleyiş,
Yeniliklere umutla yöneliş,
Aşkın kaçınılmazlığı ile sürükleniş.

Yalnız yalan söylemiş unutulur derken…
Sorgulamaya cesaret etsen bile incelikle
yıprak izleri silemezsin hayatından kaygısızca.
2015-09-30 18.55.48-1

Roman Türüne Tutku İle Bakamamak

Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı eserini aşağı yukarı bir yıldır okumayı sürdürüyorum. Elimde aynı anda birkaç kitap olmasının yanı sıra roman türünün beni sarmaması sebebiyle henüz bitiremediğimi belirtmeliyim.
Romanlarda yer alan sayfalarca süren betimlemeler ne denli iyi ifade edilmiş olsa da, etkileyemiyor beni. Film izlerken de böyle olmuyor mu? Takdir ediyorum kuşkusuz! En iyisini yazacak değilim ya!
Bir inceleme eseri ne ise, romandan aldığım tat da öyle! Yavan… Eseri, roman nasıl yazılmalı şeklinde değerlendirerek okuyorum. Bu yüzden olacak; kahramanın uç noktalarda seyreden hikâyesine anlam veremiyorum. Soyut ve mantık içermeyen anlatımlar yapıcı gelmiyor… İncelemenin artısı var. Ne dersen? Zihin açması!
Roman konularının gerçeğe dayalı olduğu iddia edilebilir. Yalnız sıradan bir hayat süren fert için mübalağalı sahneler içeriyor.
Konunun teferruatlı işlenmesi neticesi sinemaya uyarlanabilir oluşu gündeme geliyor. Daha geniş kitlelere hitap edebiliyor o zaman. Bu yadsınamaz! Okumayı sevmeyen bir topluma, sinema yoluyla ulaşabilmek, başarı, son tahlilde.
Konuları itibariyle sıradan biri için ulaşılamaz anlar bütünü olan romanlar beğeniye açık tabii. Hayal gücünü geliştiren unsurlara ağırlık veriyor ne de olsa!
Yine Orhan Pamuk’un Yeni Hayat, Virginia Woolf’un Dalgalar adlı kitapları takdire şayan nitelikte…
Dalgalar, Woolf’un “bilinç akışı tekniği” ile yazılmış en iyi eseri. Günlüğünde “bir oyun-şiir (a play poem)” diye bahseder bundan. Her zamanki gibi içine giremesem de sürükledi beni, eserin sonuna ulaşmayı gözledim.
Son yıllardaki okuma nedenim, daha çok beyin cimnastiği amaçlı… Yaş ilerledikçe hafızanın işleyişine önem vermek gerek, diye düşünüyorum. Okul yıllarında ve iş hayatı içerisinde hayli egzersiz yapan dimağı, ömrün kalan kısmında da çalışan bir mekanizma olarak korumak lazım! Bu manada kendime gelecek için bir şans verdiğime inanıyorum.
Tüm söylemlerime karşın her türden eser okurum. Zihinsel çalışma olsun diye baktığımızda en etkilisi inceleme eserleri diyebilirim. Diğer yandan öğrenme ve gelişim açısından da önemini korur her zaman.

2015-07-30 15.45.59

Gündem

İlk yazdıklarımda girift olmayı esas almış olmalıyım ki, yeniden okurken onları zorlandığımı söyleyebilirim. Karışık duygular içinde yaşanan bir açılım böyle vücut buluyordu demek!
Bugüne baktığımda, yazarken sözcükleri süslemek isteyen biri var; sıfatlar, tamlamalar yerini alıyor cümlede… Açıklamalarda mümkün mertebe ağdalı bir dil kullanmamak hedefim!
Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz usta gazeteci, yazar Çetin Altan’ın köşe yazılarını hiç kaçırmaz, hatta bulunduğu sayfayı kesip dosyalardım, gençlik yıllarımda. Antrparantez, elektrik faturalarına aynı özeni göstermiyorum şimdilerde. Zaten maddi değerlere yaklaşmak yıpratıcı geliyor ama her hanenin iktisadi bir bütçesi olmalı! Bunu takip etmekten de zevk alabilmeli, kişi. Ne kotardım, sonucunda ne kazandım; ne kadarını harcadım, masraflarımı karşılayabilecek miyim?
Dünyadan ya da ülkeden bir haberin merkeze oturduğu bir yazı, sabahı neşelendirebildiği gibi 1980’deki darbe misali üzüntüye sebep olabilir. Terör ise kanayan yara: bedbahtlığımız artıyor her geçen gün. İşimizdeki çabalarımızın, özel hayatımızdaki bir gelişmenin, tartışmanın, sevincin günümüzü etkilediğini fark ederiz birden. Bunlar da felaket haberlerinin ortasından bizi çekip çıkaran bir umudun yeşermesini sağlayan nice unsurlardan. Gelecekten ümitlenmek için bugüne sarılmalıyız. Ne var elimizde? Gündemimiz ve huzur için daima olumlu adımlar atan kişiliğimize sığınmaktan başka. Önce kendimiz ile barışık olalım ki, “yurtta sulh cihanda sulh” parolasını hayata geçirebilecek güç ile yeniden doğalım!
Fert olarak her birimiz toplumun yapılanmasında önemli etkenleriz. Gelişmekte olan bir ülke olarak üzerimize düşen görevler önemi dairesinde ağır… Öncelikle kendimize olan vazifelerimizi yerine getirirsek genel manada kalkınmaya faydamız dokunur.
Bir Kasım Pazar günü, yer aldığımız seçim sandığı mahalline gidip yeni hükümet için oy vermeyi ihmal etmemeli… O çerçevede planlanan projelerin gündeme getirilmesinde payımız olduğunu kanıtladığımız çalışmalarımız ile yarınlara başımız dik yürürüz! Tacımız ay yıldızlı bayrağımız!