Etiket arşivi: çiçek

Gülüyordun, Buğday Tenlim

Foto.: Bâlâ Çiçek, Mekan: Cunda Esen Otel

İnce narin… Ellerin ne güzeldi.
Sıcacıktı, yüreğin gibi.
Yüreğin… Almıştın beni de içine
Ne denli âşık olduğunu anladığımda
ısınmıştı içim.

Gelmiştin bana
tüm tabuları yıkıp
başıma gelin tacını takıp!

Sevgi sözcüklerin yol olmuştu önümde
köprüyü geçiyorduk
Çiçekler açmıştı demir parmaklıklarda,
kış gülleri
kar yağıyordu ve biz koşuyorduk…

Ne denli geç olmuştu vakit!
“Sevmek için henüz erken” derken
gülüyordun yüzüme.
Gülüşlerini sakladım
sonsuz düşün koynunda.

Uyandığımda,
acısı tatlısıyla ömrün
bir “nohut oda bakla sofa” yuvaya
sığabildiğinin ayırdına varıyordum…

Macera

Biriktirdim sevgini içimde yıllarca.
Yalnız bize ait bir dünyada
ömür boyu geçiniriz sandım,
büyüsüne kapıldım aşkın
coştum, taştım.

Her şeyin farkındaydın ama gittin,
aldandım.
Hayaline bile değemedim sonradan.

Hava soğudu.
Kar düşmedi buraya, ondan.

Üşüdüm.

Duydun mu?

Soluk soluğa bir düştü, demek
yaşanan,
ayrı yollardan yürüyünce
kâbusa dönüşen.

Sormazlar mı?
Niye sevdin o zaman diye…

“Bir çiçeğe konma” telaşı
desene şuna.

Hayalimde

Oradan, o yıllardan…
Çocukluk, gençlik işte.
Renkli bir kare çıktı gün yüzüne
neşeyle dolduğum.
Sıcacık ısınırdı içim –bulutlarda.
Seninle beraber çizdiğimiz yolda
geziniyoruz
hayalimde canlanan resimlerde
Bir adım ötesinde idik hayatın
Kuruttuğum çiçekler o günlerden kalma
Şimdi ise konamıyorum yüreğine artık
Bulamadığımdan
buğulu gözlerinde harelendiğini bildiğim
aşkın güzelliğini.

Yeni Bir Yuva

Özledim seni şimdiden
Halk tabiriyle,
mavi boncuk dağıtıyordun
Öyle tanıdım seni
sevgilisi iken herkesin
Boncuk dedim sana ben de
Hikayeni merak ediyordum
Adın Linda imiş
Çocuklardan öğrendik
Ki onlar ailen imiş
Ne güzel günler geçirdiniz beraber
kim bilir
Zaten çok mesuttun sen her zaman
Hislerini hiç saklamıyorsun
doğan gereği
Ancak daha iyi anlıyorum şu an
O tatlı edaların
vedanın habercisi imiş meğer
Bir girdin hayatımıza pir girdin
Seni unutmayacağız
Biliyorum aramızda hep konuşacağız
Çiçekten tacını
yaşam koşusunda soluklandığın
başka bir dünyada takacaksın artık
Minik bebelerini kucaklarken…

Menekşe

Sitayiş dolu sözleri
hayata bağlıyor bizi
Bakışlarında
menekşelerden derlenmiş
eflâtun gizi
Sevinç ile
kucakladığı gün doğdum ben,
yarınımda
ânımda yaşıyor yanımda
Onun için çiçekler topladım,
sundum
gülsün diye
Gittiğimde buğulandı sanki
gözlerinin içi
Hüzün sardı beni o zaman
belli etmeden duramam hislerimi
Neyse ki çabuk toparlandım
Sarıldık birbirimize
Sevgi sözcükleri döküldü dilinden
Ne güzelmiş
sevildiğini duymak
dedim içimden
CIMG3642

Erguvan

Mayıs ayında almıştım notunu, işte burada!

Sola çevirdi başını, minik erguvan ağaçlarını gösterdi; caddenin orta kısmındaki bitkiler için ayrılmış kısma yol boyunca belediye çalışanlarınca dikilmişlerdi… Hoşuma giden şeylere dikkat ediyor, usuna yerleştiriyor; gördüğünde işaret ediyor: belli ki o da beğeniyor. Mutlu oluyorum. Evin önünde de gövdesi sarmaş dolaş bir erguvan var, otuz senelik o! İzmir’e taşınan komşum dikmişti. Yerleştiğimiz ilk günler… Ne çok çiçek ekti onlar, karı koca! Arkadaşım seramik, resim yapıyordu; envai çeşit çiçek desenli kilden vazolar-kaplar, sulu boya tablolar, çini çalışması duvar panoları… Eşi gurur duyuyordu, konuk olarak gelenlere tüm evi gezdiriyordu.
Sevgilim de güzel resim çiziyordu, hem de tükenmez kalemle. Yeteneğini öne çıkarmak istemez, benim çizdiklerimi ise baş tacı ederdi. O kadar iyi değilim esasında, yine de çizmemi istiyordu. On yıl kadar önce idi, bir dönem günde kırk beş dakikayı resme ayırıp natürmort çalışıyordum. Asıl okul yıllarında oldukça geliştirmiştim kalemimi. “O yıllarda kalan” pek çok şey gibi o da köreldi maalesef!
Erguvan mevsiminde çizip yeşile mora boyamalı ağacın henüz açmış çiçeklerini. Altında park etmiş otomobillerin üzerine dökülüp saçılmadan, solmadan, kurumadan. Beyaz kâğıt üzerinde kendi kalemimden görmeliyim bir de, hayranı olduğum güzelliği…
Yapılacak işler listesi kabarık!

Aşkın Metafiziği

Kızma diyor, hayat böyle
Bir gün sana değer, bir gün bana.
Susturamadığın yüreğin ağlıyor türkülerle
sonra fışkırıyor allı morlu çiçekler
bir türkünün ortasından.
İçim içime sığmıyor,
yanıyordu ya kâinat
tutuşturuyor beni de, o an, kıvılcımı.
Aynada duruşu kalmış onun;
beyaz yüzü, tütün sardığı kınalı parmakları
vurmuş aşkın ışığı
güneşten aydınlanan şakaklarına.
Tutulunca unutulmaz ama…
Tutunması ne zor idi aşka,
dengesizliklerden yakınılan
bir kubbe altında.
Aşkın metafiziğine dokunuyordu,
yaşayacağına dair geliştirilen varsayımlar…
İşte bu yüzden uzun değil ömrü
yana yakıla arzulansa da bir ömür…

Nisan Ayları

Ortaköy’deyim bir an, kahvede…
Sonrası hatıralar
Cam kenarı
çiçeklere ilişti gözüm öylesine…
Başımı kaldırdım, minare,
kırk beş derecelik açıda: İmam-ı Azam Camii.
Deniz kıyısında
Ortaköy’deki Büyük Mecidiye;
Dolmabahçe’deki de,
İrşad denize bakıyor.
Yaşadığım hanelerin etrafındaki camiler
hep aynı konumda
Yalnız buradakinin tarlalara doğru yönü
Yağmurlar yağdı yağalı
su birikintisinden gölet halini almış
o tarlalar
Köylüm neyler, bu vakitler?

Söyleşi Çiçeği

Söyleşi çiçeği. Dostoyevski, Mektup türündeki eseri İnsancıklar’da değinir böyle bir çiçeğin varlığına. İsmi bir fiille anılan bitkilerden; Beni Unutma çiçeği gibi.
Su verirken çiçekleriyle konuştuğunu belirtir ya bazısı! Köklerine can gelir bir ses duyumsadıklarında, harekete geçer kıvrımları. Güne uyanırlar bizlerle.
Kırmızı çiçekli bir bitki var cam kenarında, sulanmasını izleyen dört beş gün içinde dallarıyla beraber aşağı doğru meylediyor. Bunun üzerine su verildiğinde yayılmış olduğu zeminden dirilişe geçiyor; bildiğimiz saksıda çiçek oluveriyor yeniden.
Konuşuyorum ben de bazen, toprakta kıpırdanışlarını duyuyorum. Aşk ile doğup gelişiyor Tanrı’nın can verdiği. Doymadan açamaz gözlerini dünyaya, sevgisiz saramaz gövdesini. Kökten diriltmeli düştüğünde, muhabbetle yeşertmeli.
Çiçeklerin özen gösterilmeden büyümeye gücü yok baksana.

220Foto.alıntıdır.