Yıllar önce ilk karşılaştığında bir kapı açıldı önünde, sonsuzluğa giden yol görünüyordu. Gülen gözler, tatlı arkadaşlıklar, dostluklar ruhunu okşuyordu. Tasasız bir dünya yok… Kırgınlıklar olurdu zaman zaman, üzülürdü. Hatayı hep kendinde arardı.
Karşılıklı küsüşmelerin ilişkilerin tuzu biberi olduğunu düşünüyor ne zamandır. Tabii ki hatalar olacaktı, insanın yapısı böyle yoğrulmuştu; kusursuz değildi ve yanlış davranışlar tek tarafa ait olamazdı. Daha dingindi, iyimser açıdan bakabiliyordu yaşananlara. Suçlamıyordu artık kendini. Heyecanına yenik düşmüyordu. Daha az öz eleştiri yapıyordu, çünkü bu yüzden yıpranmıştı.
İki kişi konuşurken söze karışıp kafaları karıştırdığını fark ettiğinde on beş yaşında idi. Yüzüne kızgınlıkla bakan arkadaşlarının bu tavrına alınıp bir durgunluk dönemi ardından, sözlerine özen göstermeye gayret etti. Düşünmeden konuşmadığına dikkat çekilip takdir edildi.
Yarım asırlık bir yaşam deneyiminin sonunda şimdi daha yerinde konuştuğuna inanıyor ve sayılıyor: konuşmalarının anlam yüklü oluşundan mı, yaşından mı kaynaklanıyor bu saygı merak ediyor…