Kıran geçiren ele avuca sığmaz bir dert!
Onlarca yıllık kovuğundan palazlanarak çıkar gün ışığına; gözlerimizi kör, kulakları sağır eder, dilleri dilsiz bırakır. İmkansızlaşır kavuşması gönüllerin birbirine, yetim bebeler sınırları zorlayan vuruşlardan. Bir ana – bir diyar sırt sırta verdiği halde çözümsüz problemlerle karşı karşıya anbean.
Kaza değil, çözüm sürecinde husule gelen taşkınlıklar barışın doğasını bozan… İfadeye göre “bağımsızlığı için” cana kıymayı mubah sayan zihniyeti kim anlayabilir? Oysa halk zaten bağımsız; belli kişi (kişilerin) hakimiyetinde ayrı bir devlet tasavvuru bu!
Halkın bölünmesine sebep teşkil edileceği biliniyordur, zira bu hepimizin anlayabildiği bir olgu. Aşamadığımız yıkık dökük viranelikten kimsenin yarasız sıyrılamayacağı açık seçik ortada. Keşke çocuklarımıza bilmecelerle dolu bir dünya teslim ederken zaten bir labirent hususiyetindeki ölümü çözümlemelerinde yardımcı olabilecek bir done birikimi bırakabilsek!
Alçakça inen bir yumruk mu dolanacaktı ekseninde evrenin?
Bir magandanın silahının namlusundan fırlayan kurşun mu vuracak seni-beni, düşüncesizce savrulduğunda havada egoistçe duyguların tatmini amaçlı?
Ya da bilinçle tezgahlanmış bir operasyonun mağduru olmak mı düşecek payına?
İnsan, bir tutkunun akabinde mi yüzleşecekti ölümle, burun buruna geldiğinde kaderiyle?
İster ki er kişi, kötülüğün mağlubiyeti üzerine, aşkla, duyulsun semada, huzurlu bir Hakk’a varış semaisi!
Foto.alıntıdır.