Şimdi tam zamanı. Taze bakla kısa süreliğine konuk sofralarımıza. Annemden öğrendiğim tarifi bulundurmak istedim, bu sayfada. Bu aralar domatesin tadını pek sevmediğimden, salça ile pişirdim.
750 gr bakla ayıklanıp temizlenecek; küçük küpler halinde doğranmış bir soğan, bir diş sarımsak, iki çay kaşığı kadar tuz, bir kesme şeker, iki çay kaşığı kırmızı pul biber katılarak düdüklü tencereye alınacak: bir tatlı kaşığı biber(domates) salçası bir su bardağı soğuk suda çözündürülerek üzerine gezdirilip ateşe oturtulacak. Düdüklünün düdüğü öttükten sonra gayet kısık ateşte yirmi dakika pişirilecek. Tencerenin kapağı açılınca iki yemek kaşığı kadar zeytinyağı eklenip karıştırılacak.
Yoğurt ve dere otu ile servis edilecek.
Baklanın güzelliğinden olacak afiyetle yendi, ayıptır söylemesi.
Bir keresinde aldığım bakla öylesine harika görünüyordu ki, sanki gerçek değil de resim idi. Zaten ne öncesinde ne sonradan öyle bir şey görmedim. Ayıklayıp pişirdim; yenmeyecek kadar kötü çıktı. Şaştım kaldım.
Mola
Gün pırıltılı. Kış soğuğu ama bahar bu,
erik çiçeklerinden.
Gizil ruhuna kapılışım.
Başkası etkilemez bu denli. İlle bahar.
Uzun yürüyüşün ardından
kitabevinin rafları başında soluklanıyoruz.
Bir iki kitap ve dergi seçip kahveye geçiş.
Bir güzellikten başka bir güzelliğe açılan
kapılar önünde hayata selam duruş…
Aykırı olgulara aldırmadan yolunda ilerleyiş
çünkü ancak öyle var olunabileceğine
inancımız kuvvetli!
Dünya üstünde bir yön çizeceksin.
Sapaklarda direnebildiğin ölçüde
başarıya ulaşabileceğinin bilinciyle
hedefinden şaşmadan gideceksin,
Tanrı’nın senin için belirlediği koşakta.
Bezgin karşılayacaksın günü belki bazen
ummadığın dertlerden,
yine de umutlara açık olacak yüreğin
bugünden yarına göz kırparken.
Söz vermelisin kendine,
savaştan bileğinin gücüyle..
alnının akıyla çıkacağına dair;
hiçbir kötülükten yılmadan,
engellerden usanmadan.
Sonra tutmalısın sözünü utanmadan
kahkahalarının bulutlara değmesinden.
Anneanne Keki
Benim açımdan anne keki, kızıma göre anneanne keki olan tarif şöyle:
Üç su bardağı una, birer su bardağı toz şeker, yoğurt ve sıvı yağ, bir paket kabartma tozu, bir fiske tuz, vanilya, üç yumurta.
Çırpılmış harcın 3/4’ü yağlanan tepsiye dökülür. Kalan harç iki yemek kaşığı kakao ilave edilerek karıştırılır ve o da dökülüp yayılır.
175 derecelik önceden ısıtılmış fırında 30 dakika pişirilir.
Afiyetle.
İçerik
Yaşlılık ve Çocukluk
Kısa Kısa
Bölümleri kısa soluklu yazmayı tercih ediyorum.
Genel olarak okumaktan hele uzun yazıları (okumaktan) hoşlanmadığımızı bilmek.
Üzse de…
Bu bir sorunsal. Çözüm için ne yapabilirim diye düşünürken… Çünkü zamanımın önemli kısmını okuyarak geçirmek istiyordum.
Okuyordum ama uzun soluklu kalamıyordum kitabın başında; aynı zamanda bir çok kitap okuyarak renklendirmeye çalıştım. Birinden bir iki paragraf, diğerinden üç sayfa, bir başka kitaptan iki satır… Ve okuyuşlarım kitabı elime alınca uzun süre devam etmeye başladı. Aynı zaman diliminde birkaç kitabı okumanın, okuyamama ya da başlanıp bitirememe sorununu çözeceğini düşünüyorum. Keyifle okunuyor öyle.
Türkçe öğretmenim derdi ki, ne yaparsanız yapın..ne denli sıkılsanız da okumaya başladığınız kitabı mutlaka bitirin. Geçen zaman içinde bitiremediğim çok kitap var ama bu konuda şimdilerde daha iyiyim.
Sanat Tarihçisi Gül İrepoğlu da Fiyonklu İstanbul Dürbünü’nde bu konuya işaret edip bir anda birden fazla kitap okuduğunu belirtiyor.
Bu birçok işi aynı günde kotarmak; birkaç yazıyı aynı anda karalamak gibi.
Satırlar arasında gezinirken rastladığım bir iki cümle çok tanıdık geliyor, beni anlatıyor sanki..bu beni mutlu etmeye yetiyor. Bazen yaşayıp da kendi kendime itiraf edemediğim ruhumu okşayan duygulanımlar çıkıyor ortaya. Bir paragraf içinde aniden beliren düşünce biçimleri mest ediyor.
Beni mutlandıran, ruhuma dokunan, öğretici unsurlar içeren tek kelime ya da cümle için bir kitap alıp okuyabilirim. Bunu çoğu zaman önceden bilemem tabii. Kitaplarımı seçimimden dolayı duyduğum bahtiyarlık bir bakıma yazın dünyasına müteşekkir oluşumun bir ifadesidir.
Favori Poğaça Tarifim
Son yıllardaki favori poğaça tarifim: iki su bardağı una birer çay bardağı yoğurt ve zeytinyağı, 3/4 çay kaşığı tuz, 1/4 çay kaşığı toz şeker, bir paket kabartma tozu, bir yemek kaşığı sirke, yumurta akı; sarısı fırına vermeden önce şekillendirilen poğaçaların üzerine sürülecek.
175 derecede ısıtılmış fırında 20 dakika pişirilecek.
İç harcı olarak bu defa lor peyniri, maydanoz, ceviz kırığı, zeytinyağı, tuz, karabiber karışımı kullandım.
Afiyetle.
Ahmet Cemal’in Çevirisi
Hermann Broch’un başyapıtı, çevrilemezliği ile bilinen Vergilius’un Ölümü adlı eseri Ahmet Cemal, 2012’de Türkçe’ye çevirdi. Düzgün, derli toplu bir Türkçe kullanılmış…
Hermann Broch yeni Alman düz yazısını temsil eder, diyor Rudolf Brunngraber. Kendisini daha iyi tanımak adına Broch Psikolojik Otobiyografi okunmaya değer nitelikte bir kitap.
Hobi Mi, Ek İş Mi, Esas İş Mi
Yazarlardan, yazmaya bir süre ara vererek başka konularla ilgilenip sonra yeniden yazıya devam ettiklerini anlatan tümceler okuyorum birçok yerde. Diğer pek çok meslekte de bunu görmek mümkün; kişinin işinin yanısıra hobisi olmalı. Eğitmenler buna önem vererek çalışmalarında değiniyorlar. Öğretmenler öğrencilerini bu yönde teşvik ediyorlar.
Hobi, işten yorgun düşen bedenimizi ve dimağımızı dinlendirmekle kalmayıp önümüzde yeni ufuklar açacak kadar etkili olabilir. Öyle ki mesleğimizden maddi ya da manevi olarak yeterli verimi alamıyorsak, benimsediğimiz hobimizi esas işimiz katına oturtabiliriz. Kapasitemiz ölçüsünde her ikisini birlikte yürütmeğe çalışabiliriz.
Mesleğimize verdiğimiz emek nispetinde onu da kıymetlendirdiğimizde faydalı bir unsura dönüşecektir hayatımızda.
Günümüzde, edindiğimiz hobimiz mesleğimiz gibi değerli; ek iş olma yolunda ve esas işimizi elimizden alacak denli sevgili konumunda.
Söyleşi Çiçeği
Söyleşi çiçeği. Dostoyevski, Mektup türündeki eseri İnsancıklar’da değinir böyle bir çiçeğin varlığına. İsmi bir fiille anılan bitkilerden; Beni Unutma çiçeği gibi.
Su verirken çiçekleriyle konuştuğunu belirtir ya bazısı! Köklerine can gelir bir ses duyumsadıklarında, harekete geçer kıvrımları. Güne uyanırlar bizlerle.
Kırmızı çiçekli bir bitki var cam kenarında, sulanmasını izleyen dört beş gün içinde dallarıyla beraber aşağı doğru meylediyor. Bunun üzerine su verildiğinde yayılmış olduğu zeminden dirilişe geçiyor; bildiğimiz saksıda çiçek oluveriyor yeniden.
Konuşuyorum ben de bazen, toprakta kıpırdanışlarını duyuyorum. Aşk ile doğup gelişiyor Tanrı’nın can verdiği. Doymadan açamaz gözlerini dünyaya, sevgisiz saramaz gövdesini. Kökten diriltmeli düştüğünde, muhabbetle yeşertmeli.
Çiçeklerin özen gösterilmeden büyümeye gücü yok baksana.