Etiket arşivi: kişilik

Selim İleri’ye Dair

#EdebiyattaEllinciYıl #Selimİleri

1976’da yayınladığı romanı Her Gece Bodrum ile “Her Gece Bodrum Romancısı” adıyla ünlenmişti, Selim İleri. O günleri anımsıyorum.  O yıllardan günümüze edebiyat dünyasına katkıları ile kendisinden çok söz ettirdi.

Üslubunu gayet seviyeli bir anlatım tarzından yana geliştirip koruyan İleri, edebiyat sayfalarında kalıcı bir iz bırakacağını her eseri ile kanıtlamış bir değerdir… Okuyucu ile adeta konuşurcasına dillendirilmiş olduğu gözden kaçmayan deneme kitapları, köşe yazıları ne denli samimidir. Romanlarında, içimizde yaşayan kişiliklerin yaşantılarından kesitler sunmayı amaçlarken kullandığı ifade ile bizleri konunun içine çeker.

2013’te yayınlanan Mel’un adlı romanında özgül olarak bir yazarın hayatını anlatıyordu (Şu sıralar ikinci kez okuyorum.). Bu eserin ardından okuduğum kitaplarından biri, ilk romanı idi; Her Gece Bodrum! Birçok duygu, düşünce; birkaç karakterde aynı anda tanımlanamaz dediğiniz tatta renk buluyor, ses veriyordu.

Denemelerini okumak ayrı zevk… Hayatla örtüşen, sanatçılarla zenginleşen vazgeçilmez kaynak onlar!

Kitaplığımda Selim İleri’ye ait bir bölüm var, diyebilirim. O, güncel olmaktan öte günümüz yazarı olma safında yer eden gerçekten okunulası düşün adamlarından.

Sevgi, saygıyla.

Gündem

İlk yazdıklarımda girift olmayı esas almış olmalıyım ki, yeniden okurken onları zorlandığımı söyleyebilirim. Karışık duygular içinde yaşanan bir açılım böyle vücut buluyordu demek!
Bugüne baktığımda, yazarken sözcükleri süslemek isteyen biri var; sıfatlar, tamlamalar yerini alıyor cümlede… Açıklamalarda mümkün mertebe ağdalı bir dil kullanmamak hedefim!
Geçtiğimiz hafta kaybettiğimiz usta gazeteci, yazar Çetin Altan’ın köşe yazılarını hiç kaçırmaz, hatta bulunduğu sayfayı kesip dosyalardım, gençlik yıllarımda. Antrparantez, elektrik faturalarına aynı özeni göstermiyorum şimdilerde. Zaten maddi değerlere yaklaşmak yıpratıcı geliyor ama her hanenin iktisadi bir bütçesi olmalı! Bunu takip etmekten de zevk alabilmeli, kişi. Ne kotardım, sonucunda ne kazandım; ne kadarını harcadım, masraflarımı karşılayabilecek miyim?
Dünyadan ya da ülkeden bir haberin merkeze oturduğu bir yazı, sabahı neşelendirebildiği gibi 1980’deki darbe misali üzüntüye sebep olabilir. Terör ise kanayan yara: bedbahtlığımız artıyor her geçen gün. İşimizdeki çabalarımızın, özel hayatımızdaki bir gelişmenin, tartışmanın, sevincin günümüzü etkilediğini fark ederiz birden. Bunlar da felaket haberlerinin ortasından bizi çekip çıkaran bir umudun yeşermesini sağlayan nice unsurlardan. Gelecekten ümitlenmek için bugüne sarılmalıyız. Ne var elimizde? Gündemimiz ve huzur için daima olumlu adımlar atan kişiliğimize sığınmaktan başka. Önce kendimiz ile barışık olalım ki, “yurtta sulh cihanda sulh” parolasını hayata geçirebilecek güç ile yeniden doğalım!
Fert olarak her birimiz toplumun yapılanmasında önemli etkenleriz. Gelişmekte olan bir ülke olarak üzerimize düşen görevler önemi dairesinde ağır… Öncelikle kendimize olan vazifelerimizi yerine getirirsek genel manada kalkınmaya faydamız dokunur.
Bir Kasım Pazar günü, yer aldığımız seçim sandığı mahalline gidip yeni hükümet için oy vermeyi ihmal etmemeli… O çerçevede planlanan projelerin gündeme getirilmesinde payımız olduğunu kanıtladığımız çalışmalarımız ile yarınlara başımız dik yürürüz! Tacımız ay yıldızlı bayrağımız!

Konuşarak

İşte gidiyordu, karşılaşacaklardı birazdan, yeniden. Aradan uzun zaman geçtiğinin; olayları ona eksiksiz aktarmaktan ziyade kendisinde bıraktığı izlenimleri yansıtacağının farkında idi.
O da aynı şekilde hareket edecekti. Onca sözcük havada uçuşacaktı. Anlatmaya doyamayacak ardından önemli olan sözler değil, davranışlar diyecekti. Bu çok geniş bir mana içeriyordu; tabii ki, demek istediğini sözel olarak ifade edemediğinde tavırların önem kazandığı gerçek, kuşkusuz.
Peki, neden insanlar konuşa konuşa anlaşır, demişlerdi zamanında? Karşımızdakine derdimizi anlatabileceğimiz ölçüde düzgün konuşmayı öğrenmeye çalışmak boşuna mı? Hatta, bir yabancı dil edinme çabasında iken denmez mi: ana dilinizi çok iyi bilmeniz lazım ki, ikinci bir dili kotarabilesiniz.
Kişi, fikrine uymayan tezleri bir kenara ittiğinde dar bir bakış açısı ile yaşamayı kabul ediyordu baştan. O büyük sevgi nasıl soluk alacaktı, beraberlik ya da ayrılık için birbirine açılmadıkça, sözcüklere sığınmadıkça bu yüzden.
İnsanlar konuşmadan da anlaşırlar demişti, oysa birbirini tanımak için söyleşmek şarttı bana göre. İlerleyen ilişkilerde konuşmadan anlaşma noktasına da gelinebilirdi elbet, birbirlerini, soluk alışverişleri ile bütünlerdi aşıklar.
Ancak, kişilikler, yaşamlarının her dönemecinde yer açmadan birbirlerine, yalnızca, sözcüklerin anlamlı gizine sığınmalı idi. İnsanca yaşamak bunu gerektiriyordu.
1324733130_1242581294_fingers_12