Konuşarak

İşte gidiyordu, karşılaşacaklardı birazdan, yeniden. Aradan uzun zaman geçtiğinin; olayları ona eksiksiz aktarmaktan ziyade kendisinde bıraktığı izlenimleri yansıtacağının farkında idi.
O da aynı şekilde hareket edecekti. Onca sözcük havada uçuşacaktı. Anlatmaya doyamayacak ardından önemli olan sözler değil, davranışlar diyecekti. Bu çok geniş bir mana içeriyordu; tabii ki, demek istediğini sözel olarak ifade edemediğinde tavırların önem kazandığı gerçek, kuşkusuz.
Peki, neden insanlar konuşa konuşa anlaşır, demişlerdi zamanında? Karşımızdakine derdimizi anlatabileceğimiz ölçüde düzgün konuşmayı öğrenmeye çalışmak boşuna mı? Hatta, bir yabancı dil edinme çabasında iken denmez mi: ana dilinizi çok iyi bilmeniz lazım ki, ikinci bir dili kotarabilesiniz.
Kişi, fikrine uymayan tezleri bir kenara ittiğinde dar bir bakış açısı ile yaşamayı kabul ediyordu baştan. O büyük sevgi nasıl soluk alacaktı, beraberlik ya da ayrılık için birbirine açılmadıkça, sözcüklere sığınmadıkça bu yüzden.
İnsanlar konuşmadan da anlaşırlar demişti, oysa birbirini tanımak için söyleşmek şarttı bana göre. İlerleyen ilişkilerde konuşmadan anlaşma noktasına da gelinebilirdi elbet, birbirlerini, soluk alışverişleri ile bütünlerdi aşıklar.
Ancak, kişilikler, yaşamlarının her dönemecinde yer açmadan birbirlerine, yalnızca, sözcüklerin anlamlı gizine sığınmalı idi. İnsanca yaşamak bunu gerektiriyordu.
1324733130_1242581294_fingers_12

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Time limit is exhausted. Please reload CAPTCHA.