Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı eserini aşağı yukarı bir yıldır okumayı sürdürüyorum. Elimde aynı anda birkaç kitap olmasının yanı sıra roman türünün beni sarmaması sebebiyle henüz bitiremediğimi belirtmeliyim.
Romanlarda yer alan sayfalarca süren betimlemeler ne denli iyi ifade edilmiş olsa da, etkileyemiyor beni. Film izlerken de böyle olmuyor mu? Takdir ediyorum kuşkusuz! En iyisini yazacak değilim ya!
Bir inceleme eseri ne ise, romandan aldığım tat da öyle! Yavan… Eseri, roman nasıl yazılmalı şeklinde değerlendirerek okuyorum. Bu yüzden olacak; kahramanın uç noktalarda seyreden hikâyesine anlam veremiyorum. Soyut ve mantık içermeyen anlatımlar yapıcı gelmiyor… İncelemenin artısı var. Ne dersen? Zihin açması!
Roman konularının gerçeğe dayalı olduğu iddia edilebilir. Yalnız sıradan bir hayat süren fert için mübalağalı sahneler içeriyor.
Konunun teferruatlı işlenmesi neticesi sinemaya uyarlanabilir oluşu gündeme geliyor. Daha geniş kitlelere hitap edebiliyor o zaman. Bu yadsınamaz! Okumayı sevmeyen bir topluma, sinema yoluyla ulaşabilmek, başarı, son tahlilde.
Konuları itibariyle sıradan biri için ulaşılamaz anlar bütünü olan romanlar beğeniye açık tabii. Hayal gücünü geliştiren unsurlara ağırlık veriyor ne de olsa!
Yine Orhan Pamuk’un Yeni Hayat, Virginia Woolf’un Dalgalar adlı kitapları takdire şayan nitelikte…
Dalgalar, Woolf’un “bilinç akışı tekniği” ile yazılmış en iyi eseri. Günlüğünde “bir oyun-şiir (a play poem)” diye bahseder bundan. Her zamanki gibi içine giremesem de sürükledi beni, eserin sonuna ulaşmayı gözledim.
Son yıllardaki okuma nedenim, daha çok beyin cimnastiği amaçlı… Yaş ilerledikçe hafızanın işleyişine önem vermek gerek, diye düşünüyorum. Okul yıllarında ve iş hayatı içerisinde hayli egzersiz yapan dimağı, ömrün kalan kısmında da çalışan bir mekanizma olarak korumak lazım! Bu manada kendime gelecek için bir şans verdiğime inanıyorum.
Tüm söylemlerime karşın her türden eser okurum. Zihinsel çalışma olsun diye baktığımızda en etkilisi inceleme eserleri diyebilirim. Diğer yandan öğrenme ve gelişim açısından da önemini korur her zaman.
Etiket arşivi: başarı
“Beklenti” Muhabbeti
Beklenti içinde olduğunu fark ederek, çıkıştı kendi kendine: gerçekleşmesini istediği ne ise onun peşinden koşulması idi esas olan. Bu, “biri” ya da kişinin “ereği” olabilirdi.
İlişkilerinde hep karşısındakinden bekliyordu ilk hamleyi, iş konusunda şans diliyordu Tanrı’dan. Yaşlanınca bir de ölüm eklenecekti beklediklerine. Kim bilir?
Başka bir buuta geçmeli idi.
Gelecekte hedeflerine ulaşmak için durmadan çalışmalı, dedi. Sonucunda ödülü başarıları olurdu, bu onu mutlandırır; hayata daha güçlü bağlanırdı. Çalışmayıp da ne yapacaktı, enerji yükü bir kanala akmak için çırpınıyordu.
…
Eleman memnun değil diye geçirdi usundan: “Başarılı idi, işini sevmediğini söylüyor ama çalışmaya bayılıyordu”.
…
Sevdiği işi yapacaktı o da, dünya üzerinde dayatılan her şeye katlanması kolay olurdu o zaman. Hangi iş koluna yatkın olduğunu belirlemesi gerekecekti öncelikle.
Mutlaka hedefleri olur insanoğlunun, onlara ulaşmak için gayret göstermeli. Çaba sarf etmeden elde edemez istediklerini.
İtalyanların dediği gibi, “istiyorum çiçeği kralın bahçesinde bile yetişmez”. Bunu bir yerde okumuştu. Ne hoş ne derin mana içeriyordu!