60’lı yıllardı, çocuktum. Fener’de Rum aileler çoktu. Anneannem Selanik’ten göçtüklerinde oradaki ile takas ettikleri üç katlı-nobs* bir evde oturuyordu. Her gün onu ziyarete gidip gelirdik. Annemin çocukluğu da orada geçmişti hâliyle. Arkadaşlarından bazısı evlendiklerinde aynı evlerinde büyükleriyle yaşamayı sürdürmüşlerdi.
Komşularıyla konuşurlarken dinlerdim onları; çocuklarından bahsederlerdi. İçlerinden biri Rumdu, bir Türk ile hayatını birleştirmişti yıllar önce. Kızı evlenip Atina’ya yerleşmişti. Bunu duyduğum an çocuk aklımda önümde dünyaya açılan bir kapı belirdi. Bir solukta, bir kelime-bir cümlede dünya vatandaşı olduğumu fark ettim.
Bu şahane hissin etkisinde yaşadım sonrasında, hep geniş bir perspektiften bakarken buldum kendimi dünya meselelerine. Tabii bir de çevremdekilere sormak lazım bunu 🙂
se
*nobs: nohut oda bakla sofa (kısaltma)
“Leylâk ağaççığı silme çiçek açmış. Dökülüp gittiğinde, çiçeklendiğini hatırlayacak mı?”
Selim İleri’nin Mel’un adlı eserinden, yukarıdaki cümleler.
Ölü toprağı serpilmiş sıkkın duruşumu silip götürüyor bunlar.
Bir gün, bir yerde rahatlatıcı etkisi olan satırlar kaydetmek, hayatı daha anlamlı kılıyor. Ne umut yüklü! Hem yazan hem de okuyan için bir farkındalık yaratıyor. Çünkü âna odaklanmak ayırt ediliyor böylece. Mutluluğu yakalamak kolay bu noktada!
Sıkıntılı anlarımı okuyarak atlattığımı unuttum kaç gündür…
Bana iyi gelen şeyleri gündeme alamayacak denli hasta idim. Baş ağrısı, düzensiz soluk alışlar! Yaşanması gereken zorlu bir süreç geçti; toparlandım.
Rutin yaşantılarına kavuşunca, kişi, Tanrı’nın öngörüsü ile her şeyin dinginlik içinde akıp gittiğinin farkına varıyor yeniden.
Aklın süsledikleri arda kalanı! Ekonomik bağımsızlık, sorumluluklar, vazifeler… Zaman zaman yok sayılan birtakım işler! Eşref saatine denk getirilip üstesinden gelinen zorunluluklar.
Onlar, yolun sonunda ulaşacağımız değerleri önemseyerek benimsediğimiz düzenli yaşayışlar! Doğamız gereği ve prensiplerimiz doğrultusunda elde ettiğimiz güzellikler olmalı ki, var olduğumuza inanabilelim! Öyle değil mi?
Okurken kendi hayatımdan izler buluyorum, satır aralarında; yakınlaşıyorum konuya o zaman.
Yazar aileden biri olup çıkıyor adeta. Dostlarım, arkadaşlarımdan sayıyorum kitap yazarlarını yıllardır. Kimse ile olmadığım kadar birlikteyim ne de olsa kitaplar vasıtasıyla.
Olumsuzluklar yaşadığımda fazlaca kitap okuma isteği halindeyim. Sanki yaşanan arzu edilmeyen şeyler silinip gidiyor; böyle karanlık, karamsar, kötü anlarda iyi geliyor kitap okuma. Söyleşme gereksinimi duyduğunda her zaman biri olmayabilir yanında. Birlikte yaşadığın sevdiklerine dahi açamayacağın konular olabilir. Okuma esnasında bildik ya da ilgi uyandıran bilinmedik cümlelerin vurgusu hoş oluyor; hayata bağlıyor.
Ruhun yıkanması bu, gecenin aydınlanması, dimağın berraklaşması! Başladığım her bir sayfayla dostların buluşması gerçekleşir. Okumayı önemsemeyenler için abartılı gelebilir sözlerim… Önerim okumayı hayatın merkezine almaları! Yalnızlık neticesi kitaplara sarılma bu diyebilir kimi; değil tabii, gönül zenginliği diyorum ben.
Eğitim hayatında ders kitapları ile öğretmenlerin tavsiye ettiklerini okumak tüm zamanımızı alıyor. Sonrası serbest bir yaşam başlıyor. En içten duyumsadığını edinip satırlar arasında gezinmek dünyaya bedel! Branş ile ilgili okunulanlara değinmiyorum hiç, onlar iyi birer yardımcı tüm akademisyenler için. Yazarlığı meslek edinenlerin ise okuduklarından beslendiğini düşünürsek, yine okumanın en büyük destek olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.
Olmadık bir sözcük ya da cümle dökülür dilinden bazen. Çok sevdiğin, sevildiğin halde bağlar kopar arada birden.
Senin de başına gelebilir, alınabilirsin tabii, candan sevdiğine: “ciddiye alma” der bir ses derinden… Ne güzel beni düşünüp öneride bulunan bir dostum var deyip sevinçle dolarsın o an. İçindeki o ses, duygularının peşi sıra gitmekten alıkoyar seni.
Alındığında darılır, küser, kırılırsın; olaya gerçekçi bir üslupla yaklaşıp değerlendirdiğinde -gemileri yakacağın bir durumla karşı karşıya olmadığının bilincine varırsın. Aslında gücendiğin husus bunu yaşatandan ötürü değildir. O değişik bir şekilde etkilenmiştir gidişattan. Gerektiği gibi aksetmemiştir tavrı o yüzden. Sana göre sakıncalı kısacası!
İçindeki sesi dinlemek, sakin düşünmek demek esasen; öfkene yenik düşüp geri dönüşü olmayan bir yola girmeden soluk almak! Hayat, pişmanlık duymadığın ölçüde mutlu olabileceğin bir yolculuk!
Mutluluk öyle narin ki, yüreğine sığdıramazsan yiter gider. Sevdiklerinle yaşadığın mutlu anların hep yinelenmesini dilersin. Sevgi fedakârlık ister. Kırıldığında yeniden şans vermeyi denemelisin. Ulaşılması zor ya, mutluluğunu yaratmalısın; emek vermeli, çalışmalı, sevmeli, sabretmeli, katlanmalı, affetmelisin.
Özveri ile donatacağın düzeni korumak için dünya üzerinde bir ömür geçirmeye hazır olmalısın.
umut türküsü oluyor sıcak sözcüklerin, telaşlıyım bu mevsimde yavrucağım, her şey iyiliğin için