İnce narin… Ellerin ne güzeldi.
Sıcacıktı, yüreğin gibi.
Yüreğin… Almıştın beni de içine
Ne denli âşık olduğunu anladığımda
ısınmıştı içim.
Gelmiştin bana
tüm tabuları yıkıp
başıma gelin tacını takıp!
Sevgi sözcüklerin yol olmuştu önümde
köprüyü geçiyorduk
Çiçekler açmıştı demir parmaklıklarda,
kış gülleri
kar yağıyordu ve biz koşuyorduk…
Ne denli geç olmuştu vakit!
“Sevmek için henüz erken” derken
gülüyordun yüzüme.
Gülüşlerini sakladım
sonsuz düşün koynunda.
Uyandığımda,
acısı tatlısıyla ömrün
bir “nohut oda bakla sofa” yuvaya
sığabildiğinin ayırdına varıyordum…
Etiket arşivi: gülüş
Film Karesi
Etkileyici Yeşilçam sineması
belleğe nakşeden
birtakım kesitler filmlerden
-ki onlar hayattan izler…
Ana hıçkırığında
gençlik gözyaşında
düş kırıklıklarının gölgesinde
gülüşlerin pırıltısında
biçimlenen devinimlerden oluşan
bir çizgi yakaladım
Orada buluştuk onunla
sevdalandık birbirimize
hikâyenin ayrılık ile
neticelenmesi değildi aslolan
hep yenilenmesi idi içtenlikle
alışkanlıklara mağlup olmaksızın
tekrarlanan sahnelerde
mutluluğun gizi o tarifsiz anlarda
Nasıl sevdiğimizi göstermemeli idik
önce kimseye
aman nazar değer sonra
bu düşünüş güçlendirir mi aşkı
yoksa düşürür mü tuzağa
hayra yor aman
Ufak tefek küslükler
kocaman gülücükler
sarıldık ardından, kucaklaştık
Böyle biter masallar
çoğu ‘’mutlu son’’ ile.
Foto. Bâlâ Çiçek
Edimsel Koşullanma
İlk görüşte, gönül çelen tatlılığına
gülüşlerine kandı
Zaman içinde
gri bir gölge kapladı göz hatlarını
Kıskançlık emaresi zalim bakışlarından
tanıdı bu kez karşı tarafı
İlk tanıştıklarında takındığı zarafetinin yerini
vahşi bir hâkimiyet almıştı
Bir nefeslik hevesi geçerdi bir anda belli ki
böylece sona ererdi dokunulası merhameti
Öyle yürümezdi aşk, özgürlüğü severdi
kişiye kendini muhteşem hissettirirdi
Ayrılığa sebep nice davranışı var, dedi
kendi hataları da vardı kuşkusuz
Sonrası edimsel koşullanmadan olacak
kalbini açamadı bir daha
karşı cinsten başka bir karakterin yüzüne.
Foto.Bâlâ Çiçek
Ne Uzak Ne Yakın
Çok yakın
değebilirim.
Uzaksın
ulaşamadığımdan.
Kayıpsın
hep istemediğinden…
Düşümdesin
artık yanımda yürümediğinden.
Gerçeksin ama!
Dillendiremediğimden…
Peşimdesin, kaçmadığımdan.
Alışkınım uykusuzluğa,
sarılarak uyuduğumdan her gece
yokluğuna.
Yeniden varmak
bir gülüş sadece
gözlerimden öperek
uyandırdığından her sabah.
Yeniden rastlamayı umup da
bulamadığım izlerin
kazılı çerçevede.
Yalvardım çok kez Tanrı’ya
çoğalttım seni.
Çağrımsın,
hüzün olamazsın
sempatisin, hoşgörüsün
sen yücelttiğim her şeysin.
Ne huzur verici gündönümü
ne denli yakın insanlar
sen hayatıma girdiğinden beri.
Selamlıyor doğa beni,
evrene uyumumdan ötürü…
Senden Sonra
Duyumsadım seni
Bir kalp ağrısı ile.
Kucakladım aşk sözcükleriyle
Senden yana diye sevgiyle.
Duydum üzerine sinen
o deniz kokusunu…
Bir dönüş şimdi bu gözlerine
Sarmal bir anımsayış
bir öpüş, gülüş, bir cümbüş…
Hep düşümde idin ya
dolduruyordun ya yüreğimi
önemsiyor, benimsiyordun
Nasıl ben oluyordun o zaman
Bir bütünü seziş…
Doludizgin bir varoluş
Bu yüzden sevinç ile dolduğum
günlere ait bu roman
Sevdanın doruğunda
tattığım için acıyı aynı zamanda.
Yaşam Dediğin
Şu espri edebiyatı
Güldürüyor hakikaten ve
uyandırıyor
yaşamın kademe kademe daldığın
derin uykularından.
Sonra
birden dönüyorsun
sudan çıkmış balığa.
Bir an uzaklaşıp gittiğin ne varsa,
geçiyor yine tüm endamıyla.
Anıların.
Bugün seni zora koştuğunu da
kabul ettiğin
anlamlı olduğu kadar
duygulu kılan
unutulur sandığın o gülüşün hayali
gözünün önünde canlanırken
içinde ne denli zinde, diri,
aldırmaz olunabileceğinin
sınavının verildiği bir yazgının devinimi.
Yarını donatmak için
pek de veri kalmadığını sezinlediğin an
kendini hep anılarınla
kucak kucağa duyumsadığın.
Gün gelip dünya düzeninin
içinden çıkılmaz olacağı korkusuyla
sarsıldığın bir eylem yumağı
yaşam dediğin.