Etiket arşivi: dünya

Aynı Keyif

“Yazmak” üzerine kaleme alınmış birkaç kitap geçti elime dün kitapçıda. Pek sormaz ama neler aldığımı öğrenmek istedi bu kez. Edebiyat konusunda eğitim almış birinin bunları okuması gerekli miydi? Merakı hoşuma gitti aslında. Her bireyden öğreneceğimiz çok şey olduğunu, yazarların hikâyeleri ve önerilerinin beni daima ilgilendirdiğini söyledim. Sözkonusu eserlerin bundan sonraki çalışmalarımda faydalı olacağını düşünüyordum.
Gülümsedi, hak verdi. Keyifle okumamı diledi…
Değindiğim, bildik satırlardan değil mi?
Akıcı bir anlatım mı benimki onu da bilemiyorum ama yazmak istiyorum. Yazmaktan zevk duyduğum için…
Ayrıca, eğitimde tercihim bu yönde idi diyeceğim; hani bazısı okuduğu branş üzerinde çalışmaktan gurur duyar ya -bunu geç yaşta gerçekleştirmiş biri olsam da vurgulayasım var hep!
Korkmadığım için yazmak!
Bir de her birimiz mütemadiyen aynı durumlarla karşı karşıya değil miyiz? Mühendis, doktor, öğretmen, yazar vs. olabiliriz; neticede düzenli çalışmamızı gerektirecek bir tempo içinde yaşamalıyız! Kuşaktan kuşağa değişik biçemlerde baksak da dünyaya, doğumdan ölüme belli süreçlerden geçiyoruz. Farklı yaşantılarımız güzelliklerimiz sadece. O halde, her zaman birbirimizden öğreneceğimiz kavramlardan, göreneklerden oluşan bir bulut yaşam dediğin. Tendeki her çizgi soluklandığımız derinliklerin izleri değil mi? Okudukça, belki de kendi kendimize hiçbir zaman ulaşamayacağımız doruklarda eğleneceğiz. Yeryüzünde bir oyalanış içinde değil miyiz? Fikirlere önem vermeliyiz…

Dünyam

Tek başımayım, sanırdım
Değilim, anladım
Sanırım, benimlesin
Sessiz bir çığlıkla şekillenen
yalnızlığımdasın
Dünyamdasın ya;
bezedim durdum
ancak seninle
soluk alabildiğim bi yaşamı
Bir an baktım;
darmadağın, perişan
Hemen içinden geçtim
sayrılıklardan sıyrılıp
Sorumlulukların bilinciyle
ilerlediğimden olacak
ağır bi yük gibi gelmedi
sınanmak iki çember arasında
Kavradığım,
dünyadan ahirete göçüş
bi denge içinde oluyordu aslında
Uyunca Tanrı katında
muteber bi rotaya
düzenli devinim sürüp gidiyordu
Sana gelmek,
dünyaya açılmaktı ya neticede
Yalnız benimsemeye
değer bulduğum âlem
kalabalık idi her demde yine de.
sevimli

Pamuk İpliği

Kabataş’tan Belediye’ye bindim; Şişli
Yürüyorum
Osmanbey’deyim, Harbiye…
Günlerden çarşamba
Taksim’e doğru ilerliyorum
“Maksat spor olsun!”
Elmadağ’da rastlıyorum
sıra arkadaşıma
Güleçliğini takınmış yine,
çocukluğuna dönüşüyor insan
onunla konuşurken
Oralarda çalıştığından bahsediyor
Öğle molasında o an
“Bebeğim geliyor, yolda” diyor neşeyle
Kısa bir süre sonra
gazeteden öğreniyorum
doğum esnasında öldüğünü…
Kıvılcımlar uçuşuyor, dönüyor dünya
Allah’a yalvarıyorum
nur içinde uyusun diye.

Zora Koşan Anlar

Koşulan koşul,
şartların zorlanmaması idi.
Doğasını değiştirmedik aşkın,
öyle istedin.

Zaman geçtikçe
zora koşan anılar oldu:
gözümün önünden gitmeyen hayal,
o an, gerçekte yaşanan bir an.

Bir an geliyor ki,
nasıl yaka silkiyorum o andan.
Bu kadar.

Ardından
yine dönmeye başlıyor dünya o anı ile,
sen ve ben
papatyaların arasında
önümüzde beyaz sayfaların açıldığı
o saf, masum dakikalar olduğu halde

Oysa,
salt gerçekliği
anılarda kaldığı
CIMG9426

Önyargı

Bir olay gerçekleşmeden, ileriki yaşantılarda üzerimde olumsuz etki bırakacağını düşünerek, önceden yeise düşmem, kendime acı çektirmekten başka bir şey değil.
Bugün, havaya girip kaptırarak bilincimi, yarınki dertlere önlem alır gibiyim; yaşadığımda daha az üzüleceğimi sanıyorum böylelikle, ama bu kendimi kandırmaktan başka bir şey değil.
Gelecekte olacaklardan menfi neticeler çıkıp çıkmayacağı da belirsiz tabii. Bu açıdan bakıldığında, olgu, usa iyi fikirler de getirebilir kuşkusuz.
Kaldı ki, her şeyi anında yaşamanın keyfi, güzelliği tartışılmaz. “An’ı yaşa” denilmiyor boşuna.
Bedbaht olacağını sandığın şey değişik boyutlarda yaşanıp öyle tatlı bir farklılık hissettirir ki, şaşırırsın. “Bugün doğdum ben” demenin farkındalığını yaşarsın. Önünde yeni sayfaların açıldığı ihtişamlı bir dünyaya kucak açarsın.
Her türlü koşulda, zaten sabır, sağduyu, azimle güçlüklere göğüs gerecek bir yol bulabilir insanoğlu, Allah’ın yardımıyla.
IMG_0845-2Foto. Bala Çiçek

Mola

Gün pırıltılı. Kış soğuğu ama bahar bu,
erik çiçeklerinden.
Gizil ruhuna kapılışım.
Başkası etkilemez bu denli. İlle bahar.
Uzun yürüyüşün ardından
kitabevinin rafları başında soluklanıyoruz.
Bir iki kitap ve dergi seçip kahveye geçiş.
Bir güzellikten başka bir güzelliğe açılan
kapılar önünde hayata selam duruş…
Aykırı olgulara aldırmadan yolunda ilerleyiş
çünkü ancak öyle var olunabileceğine
inancımız kuvvetli!
Dünya üstünde bir yön çizeceksin.
Sapaklarda direnebildiğin ölçüde
başarıya ulaşabileceğinin bilinciyle
hedefinden şaşmadan gideceksin,
Tanrı’nın senin için belirlediği koşakta.
Bezgin karşılayacaksın günü belki bazen
ummadığın dertlerden,
yine de umutlara açık olacak yüreğin
bugünden yarına göz kırparken.
Söz vermelisin kendine,
savaştan bileğinin gücüyle..
alnının akıyla çıkacağına dair;
hiçbir kötülükten yılmadan,
engellerden usanmadan.
Sonra tutmalısın sözünü utanmadan
kahkahalarının bulutlara değmesinden.

CIMG9127-2

“Beklenti” Muhabbeti

DSC_1702-2

 

Beklenti içinde olduğunu fark ederek, çıkıştı kendi kendine: gerçekleşmesini istediği ne ise onun peşinden koşulması idi esas olan. Bu, “biri” ya da kişinin “ereği” olabilirdi.
İlişkilerinde hep karşısındakinden bekliyordu ilk hamleyi, iş konusunda şans diliyordu Tanrı’dan. Yaşlanınca bir de ölüm eklenecekti beklediklerine. Kim bilir?
Başka bir buuta geçmeli idi.
Gelecekte hedeflerine ulaşmak için durmadan çalışmalı, dedi. Sonucunda ödülü başarıları olurdu, bu onu mutlandırır; hayata daha güçlü bağlanırdı. Çalışmayıp da ne yapacaktı, enerji yükü bir kanala akmak için çırpınıyordu.

Eleman memnun değil diye geçirdi usundan: “Başarılı idi, işini sevmediğini söylüyor ama çalışmaya bayılıyordu”.

Sevdiği işi yapacaktı o da, dünya üzerinde dayatılan her şeye katlanması kolay olurdu o zaman. Hangi iş koluna yatkın olduğunu belirlemesi gerekecekti öncelikle.
Mutlaka hedefleri olur insanoğlunun, onlara ulaşmak için gayret göstermeli. Çaba sarf etmeden elde edemez istediklerini.
İtalyanların dediği gibi, “istiyorum çiçeği kralın bahçesinde bile yetişmez”. Bunu bir yerde okumuştu. Ne hoş ne derin mana içeriyordu!