“Canım benim,
çok canın yanıyor. Dayanamam!”
Beni görseydin öyle naçar
dayanamazdın sen de.
Yaşamalıyım buna rağmen
gülümseyerek.
Çocuklardan haber:
evlendi onlar bu arada,
yeni bir fert daha katılacak aileye yakında.
Bizi sorma!
Özledik seni
Doyamadık ya sana
Özledik ölesiye.
Etiket arşivi: Şiir
Sevgi Seli
Ayrılalı çeyrek asrı aşmış
son karşılaşmamız hayalimde hâlâ.
Ayrılmadık ki biz,
sonsuz bir uykuya daldın sadece.
Geleceğim yanına…
Tez parlayıp sönen öfken bana da geçmiş,
ciddi, kibar hallerin de…
Gençliğinde saygının egemen olduğu sevgimiz,
ömrünün sonbaharında
bir gül seline dönüşmüştü.
Ne içten idin,
tuttun ellerimden en gereksinim duyduğum gün.
Hatalarım oldu, yüzüme vurmadın hiç.
“Kaybolduğun gün, seni yeniden bulacağım”
demiştin.
Babacığım, “yitip gideceğim bir gün” doğru!
Unutma, sevgi seline kapılarak…
Karşıla beni,
sevinçle kucakladığın ilk gün gibi.
Şeker
Değme
Resme baktım:
yazın
bir pazar sabahı
erken kalkmışız;
oturmuşuz seninle Marmara’da.
Masamızda taze ekmek ve peynir
çayımız ocaktan…
Oh, değme keyfimize!
Espri
Hey, bakar mısın?
Kandırdın beni, diyordun.
Espri miydi, neydi o?
Kandırmadım seni, dedim.
Ciddi idim!
Aldattın beni sen de;
ödeştik mi böylece?
Defalarca aldandığım doğru ama…
Her söylediğine inanan biri miyim?
Kanmadım dediğimde
bu, daha mı az acıtıyor yoksa?
Soluğum
Mutluluğun Güçlü Soluğu
Ne kadar özlemişim
konuşunca anladım
Gelmesini dilerim yeniden yuvama
konsun, başımın tacı olsun
Sormam hiç, nerede idin diye
Anlatmasını isterim yalnız,
bunca zaman ne olduğunu ona
Ama kırgınlık olmadan
Büyüsü bozulmadan
ve kadere yenik düşmeksizin
süzülelim bulutların arasından
Mutluluk öyle güçlü bir soluk ki..
nasılsa affeder onu da beni de.
Zora Koşan Anlar
Koşulan koşul,
şartların zorlanmaması idi.
Doğasını değiştirmedik aşkın,
öyle istedin.
…
Zaman geçtikçe
zora koşan anılar oldu:
gözümün önünden gitmeyen hayal,
o an, gerçekte yaşanan bir an.
…
Bir an geliyor ki,
nasıl yaka silkiyorum o andan.
Bu kadar.
…
Ardından
yine dönmeye başlıyor dünya o anı ile,
sen ve ben
papatyaların arasında
önümüzde beyaz sayfaların açıldığı
o saf, masum dakikalar olduğu halde
…
Oysa,
salt gerçekliği
anılarda kaldığı
İntikalar
Anlayışla karşılıyordum,
ayrılabilirdik bir gün
Gidişine sebep:
beyaz yalanları
görmezden gelirsek,
nasıl yaşayacağımıza dair
aldığımız kararlar değil miydi?
Tercihlerimiz?
O evlenip barklanacak,
ben okuyup adam olacaktım
Fakat gün geldi,
kabullenemedim yalnızlığı
Kalan bölümde
intikaları oynadım hep.
Tanrıçanın estirdiği
Bir rüya idi gördüğüm… Beni Eski Yunan’a götürdü:
rengarenk çiçeklerden bir taç, kumral saçlarında
bir melekti, biliyorum
Eos olmalı o,
dünyayı saran Okeanos’un kıyısından göründüğünde
gündüzün gelişini muştulayan
gülen açık kahve gözleri ışıl ışıl parlıyordu
karşımda durup bana bakıyordu
söylemleri nağmeler halinde bütünleniyordu uzayda
adım atmaya hazır sonsuzlukta;
değiyor benimkilere sözcükleri tanrıçanın
fikir veriyor geleceğe dair
göğe vardığında elzem ki,
kurulduğu altından arabasını
şafak vakti sürüyor, yetişmek için yarışlara!