Yeni kitabım 25.11.2019’da Cinius Yayınlarından çıktı.
Keyifle okunması dileklerimle..
Yukarıdaki internet sitelerinden temin edilebilir. Daha çok seçenek ve tüm detaylara menüden kitabın sayfasına tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Yeni kitabım 25.11.2019’da Cinius Yayınlarından çıktı.
Keyifle okunması dileklerimle..
Yukarıdaki internet sitelerinden temin edilebilir. Daha çok seçenek ve tüm detaylara menüden kitabın sayfasına tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Hayat devam ediyor, diyorlardı
Hayat beni zora koşuyordu
Rüzgârına kapılıp gidiyordum
Her adımda yıpranıyordum
O hâlde
ne de çok kapıda soluklandım
Susadım
ezber bozan her tavır tutumuna
Biliyorsun,
bir düş kurduk seninle: birliktelik üstüne.
Dostlarla toplanırdık, hatırladın mı
Gündeme dair söyleşirdik
renklenirdi yaşantılarımız
Meselelere olan
yapıcı yaklaşımların muazzam idi
Her hâlinle süslüyordun dünyamı.
Özel olduğunu sandığım şu an
bu kadar mı hayranlık uyandırırdı
Kaldı ki, o, sonsuz dönüşte
birçok kez ulaşılan bir an sadece
Buna, yüzyıl sürse doymazdım oysa ben.
Ne idi, anlayamıyordu…
Bir an daldığında,
acısının azalmadığını hissediyordu;
yüreğinin yandığını,
zihninin darmaduman olduğunu…
Geçecek deniyordu hep
oysa boşuna akıyordu zaman,
hiçbir şey eskisi gibi olmuyordu.
O yaşanmışlık, anbean canlanıyordu.
Ta derinde bir yara kanıyor,
o, içinde yüceliyordu.
Böylece düşüncelerine işliyor,
yaşantılarının nüvelerini
yalnızca o oluşturuyordu.
Onunla bir ömür dilemişti esasen
Şimdi ayrılığın koparmadığını görüp
teselli mi bulmalı?
Bir kez hayatına girdiği için sevinç mi?
Bu hayali gerçek,
umutlarının bağlandığı geleceği için
kazanç mı, kayıp mı?
Yaşantıların nüveleri basit idi.
Bir bakış, duyuş, dokunuş var oluşun nedeni.
Önceden zorlandığın noktalarda, o yokuşlarda
Yeni kapılar açılıyordu önünde sonradan.
Sabır, hoşgörü, tutarlı tavırlar temeli olmalı,
Diriliş yeniden çok tatlı idi.
Bir bahane bulunur daima
Yaşamın sonu için de.
O da asla yok oluş değil,
En beklenmedik şekilde hakka kavuşmak,
Esas öze ulaşmak.
İşte doruk!
Ölümün gerçekliği ne yüce bir taçlandırış!
Geriye baktığımda
hatırlamak istemediğim şeyler var.
Neden hatırlamak istemiyorum?
Pişman olduğumdan değil!
Hatırlamaya değmeyecek şeylerden mi ki?
Oysa ne denli önemli yaşandıkları anda
Onca hikâye
Başrolünde idim ve sonlandı diyebilmek
zor olmamalı!
Onun için “şimdi” demiyor muyuz?
Ânı yaşa!
İster istemez üzerinde yer yer iz bırakmış
mazinde boğulup kalma…
Düşlerinin renklendirdiği
içinde sürprizler barındırıp
umut muştulayarak gelen günleri
karşılarken de
kendini kaptırma çok!
Ânı doyasıya yaşarken
çıkardığın dersler olur belki,
gelecek güzel yaşantıların mayasıdır onlar,
aynı zamanda, unutma!
Hâlâ mı aşk
Bu nasıl bir tutku, sevdiceğim
Tutkudan öte sonsuz sevgi, o, sevdiğim
Etkilemez mi sanıyorsun benliğini
Sarsılıyorum, titriyorum,
zorlanıyorum anbean
Yanı sıra boyun eğmekten zevk duyuyorum
kurtulmayı diliyorum zaman zaman
çoğu böyle yaşamak istiyorum
bir esaret belki…
Ve kabul ediyorum
engin bir soluklanış, saklanış olduğunu…
Sonsuzluk, sevgi bulutuna dokunmak demek
Ancak aşkla sarınca, sarılınca
ışıldıyor gözlerimiz, var oluyoruz.
Soruyorum, beni seviyor musun diye
Seviyorum derdin, olsan
Nasıl da uzaksın oysa
o denli yakınsın aslına bakarsan.
Dünyam, seni düşünerek anlam kazanır
Bu noktada kavuşmak istiyorum
Öylece sözcüklerine konmak,
hep adımın geçtiği tümcelerine yerleşmek…
Aşk dokunur demek bu, hem sana hem bana.
Dokunuşuyla büyüdük ikimiz de
çocuklaştık, olgunlaştık
vardık ereklere, aştık kendimizi
Bunca artı değer
emellerimiz, arzularımızın, emeğimizin
hediyesi bize.
Hayat veren sevi,
bir gün yaşantımızı nihayetlendirebilirdi de
Tanrı bilir tabi hikâyelerimizin sonunu
Fakat aşk da Yaradan’dan değil mi, ne dersin…
#EdebiyattaEllinciYıl #Selimİleri
1976’da yayınladığı romanı Her Gece Bodrum ile “Her Gece Bodrum Romancısı” adıyla ünlenmişti, Selim İleri. O günleri anımsıyorum. O yıllardan günümüze edebiyat dünyasına katkıları ile kendisinden çok söz ettirdi.
Üslubunu gayet seviyeli bir anlatım tarzından yana geliştirip koruyan İleri, edebiyat sayfalarında kalıcı bir iz bırakacağını her eseri ile kanıtlamış bir değerdir… Okuyucu ile adeta konuşurcasına dillendirilmiş olduğu gözden kaçmayan deneme kitapları, köşe yazıları ne denli samimidir. Romanlarında, içimizde yaşayan kişiliklerin yaşantılarından kesitler sunmayı amaçlarken kullandığı ifade ile bizleri konunun içine çeker.
2013’te yayınlanan Mel’un adlı romanında özgül olarak bir yazarın hayatını anlatıyordu (Şu sıralar ikinci kez okuyorum.). Bu eserin ardından okuduğum kitaplarından biri, ilk romanı idi; Her Gece Bodrum! Birçok duygu, düşünce; birkaç karakterde aynı anda tanımlanamaz dediğiniz tatta renk buluyor, ses veriyordu.
Denemelerini okumak ayrı zevk… Hayatla örtüşen, sanatçılarla zenginleşen vazgeçilmez kaynak onlar!
Kitaplığımda Selim İleri’ye ait bir bölüm var, diyebilirim. O, güncel olmaktan öte günümüz yazarı olma safında yer eden gerçekten okunulası düşün adamlarından.
Sevgi, saygıyla.
Çoktan beri hayalimde bir ağaç resmi,
rengi kırmızı… Çizeceğim.
Etkisindeyim haliyle…
Uzun aradan sonra
Woolf okurken bu sabah
Boyandı birden satır araları ahenk ile
Mavi, sarı, pembe
Rengarenk
O ne idi öyle
Yüzüm gözüm açıldı
İmgeler hayata geçirilemez her zaman, bilirim
Ama ya erekler
Onlara ulaşmamız elzem
Bu doğrultuda
yaşantılarımızın yapı taşı,
vazgeçilmez çabalarımız olmalı.
“Leylâk ağaççığı silme çiçek açmış. Dökülüp gittiğinde, çiçeklendiğini hatırlayacak mı?”
Selim İleri’nin Mel’un adlı eserinden, yukarıdaki cümleler.
Ölü toprağı serpilmiş sıkkın duruşumu silip götürüyor bunlar.
Bir gün, bir yerde rahatlatıcı etkisi olan satırlar kaydetmek, hayatı daha anlamlı kılıyor. Ne umut yüklü! Hem yazan hem de okuyan için bir farkındalık yaratıyor. Çünkü âna odaklanmak ayırt ediliyor böylece. Mutluluğu yakalamak kolay bu noktada!
Sıkıntılı anlarımı okuyarak atlattığımı unuttum kaç gündür…
Bana iyi gelen şeyleri gündeme alamayacak denli hasta idim. Baş ağrısı, düzensiz soluk alışlar! Yaşanması gereken zorlu bir süreç geçti; toparlandım.
Rutin yaşantılarına kavuşunca, kişi, Tanrı’nın öngörüsü ile her şeyin dinginlik içinde akıp gittiğinin farkına varıyor yeniden.
Aklın süsledikleri arda kalanı! Ekonomik bağımsızlık, sorumluluklar, vazifeler… Zaman zaman yok sayılan birtakım işler! Eşref saatine denk getirilip üstesinden gelinen zorunluluklar.
Onlar, yolun sonunda ulaşacağımız değerleri önemseyerek benimsediğimiz düzenli yaşayışlar! Doğamız gereği ve prensiplerimiz doğrultusunda elde ettiğimiz güzellikler olmalı ki, var olduğumuza inanabilelim! Öyle değil mi?
Selim İleri bir yazısında evinin dağınıklığından dem vurmuş…
Satırlar arasında gezinirken kendi dağınıklığım su yüzüne çıkıyor: evin her alanında kitap, gazete, dergi…
Hiç düzenli biri olma gereği duymamış yazar! Ben de hoşlanıyorum bu halimden, neticede aradığımı buluyorum ve önemli olan usun işleyişinde düzenlilik! Ama hafızayı bu çerçevede zorlamak ne denli doğru? Gün gelip aradığımı bulamazsam diye düşüncelere kapılıyorum.
Düzenli olma çabaları ise ayrı bir meşguliyet zihinde. Düzensizlikle kıyaslandığında artı bir puan alabilir. Bir ferahlama, rahatlama hissediliyor etraf toplandığında. Hatta evraklar ilgili dosyalarına yerleştirildiğinde…
En iyisi ilerisi için yeise kaptırmadan kendini, yaşamayı sürdürmek. Her şey olacağına varmıyor mu netice olarak? Yarın öbür gün çaresiz hissedersem kendimi, yardım alma fikri yaşantının odağına oturacak ister istemez…
Foto. Simplelindo’dan