Sensiz anılar biriktirdim
gidişinin ardından.
Açtım içimi kendime
nasıl sen kokuyordu,
şaştım, biliyor musun?
Bir hayal, bir ömür!
Silüetin sardı etrafımı
daha çok hissettim o an seni.
Şaşkınlığım geçti sonradan,
kucaklayınca hayalini.
Senden habersiz olsa da!
Öyle ya haykırdığım halde
duymuyordun sanırım
yüreğimden geçenleri.
Bitkin düştüm aramaktan izlerini.
Kavuşacağımıza dair
umut olsaydı keşke, bir nebze.
Bana doğru yöneldiğini
tasavvur ettiğim her adımını
karşılamak için,
gücüm yerinde olmalı!
Ancak o zaman
diner içime akıttığım gözyaşım.
Sarılırım yeniden hayata, sana.
Vazgeçilmez düşün bu kez
gerçekleşeceğine inanırım.
Etiket arşivi: ömür
Gülüyordun, Buğday Tenlim
İnce narin… Ellerin ne güzeldi.
Sıcacıktı, yüreğin gibi.
Yüreğin… Almıştın beni de içine
Ne denli âşık olduğunu anladığımda
ısınmıştı içim.
Gelmiştin bana
tüm tabuları yıkıp
başıma gelin tacını takıp!
Sevgi sözcüklerin yol olmuştu önümde
köprüyü geçiyorduk
Çiçekler açmıştı demir parmaklıklarda,
kış gülleri
kar yağıyordu ve biz koşuyorduk…
Ne denli geç olmuştu vakit!
“Sevmek için henüz erken” derken
gülüyordun yüzüme.
Gülüşlerini sakladım
sonsuz düşün koynunda.
Uyandığımda,
acısı tatlısıyla ömrün
bir “nohut oda bakla sofa” yuvaya
sığabildiğinin ayırdına varıyordum…
Mutluluk Payı
Birlikte bir ömür dilerdim
seninle, anneciğim
yaşlılığımda bile omuzunda
soluklanmak ne hoş olurdu
Çok istenen şeyler
her zaman gerçekleşmez, demiştin
Gideli hayli zaman geçti, otuz yıl,
çok özledim seni.
Sesin kulağımda, hep benimlesin,
biliyor musun
Yaşıyorsun çocuk saklı yüreğimde
Hayatımın bu safhasında
şiirlerle dokunuyorum sana
Bundan da bir mutluluk payı
çıkartıyorum kendime
anneme değiyorum, diyorum
dünyalar benim oluyor
her defasında heceliyorum adını
sevgiyle dimağımda.
Foto. Bâlâ Çiçek
Hoşgeldin 2
Çıkageldin dünyama
sormadım hiç “niye” diye
aldım içeri
Öncesinde hayallerimde idin çünkü
Nasıl muhtaçtım elini tutmaya
Öylesi bir ışık vardı ki gözünde
Ruhum yıkanıyordu içinde
İşte böyle ne olduğumu anlayamadan
Yağmur olup yağdın hayatıma
Karşı koyamadım
Elele verip bir yuva kurduk
Evet ailemsin
Geleceğe yönelik binbir gaye
yeşertiyor beynimde varlığın
Neşemin sebebisin
üzüntümde yanımdasın
Beşiktaş’ta oturduğumuz
o çay bahçesinde
söz vermiştin o gün bana
“ömrümün sonuna dek varım”
Vazgeçemediğim nefesimsin
Hatırla, “seninle bir sonsuzluk”
demiştim ben de.
Göresim Geldi
Nasıl özledim o ılımlı hallerini
Bir anda yitip gidişin…
Götürdüler seni benden uzağa, bir meçhule
Bilmediğim gizli bir yerdesin
Biliyorum duyuyorsun çırpınışımı
Çünkü çok güçlü sana dair anılara dokunuşum
Güven yüklü bakışların idi hayatıma mana katan
Bir ikinci bahar idi, nefesin nefesimdi
Cesur seslenişlerindi beni yüreklendiren
Bu yârenlikte bir yanım kırık şimdi
Pembe bir düş imiş demek ki hissedilen
Mavi sonsuzlukta bir nokta ömrüm
Doyamadan sevdiklerine yaşarken ölen ben.
Sorun
Ne idi, anlayamıyordu…
Bir an daldığında,
acısının azalmadığını hissediyordu;
yüreğinin yandığını,
zihninin darmaduman olduğunu…
Geçecek deniyordu hep
oysa boşuna akıyordu zaman,
hiçbir şey eskisi gibi olmuyordu.
O yaşanmışlık, anbean canlanıyordu.
Ta derinde bir yara kanıyor,
o, içinde yüceliyordu.
Böylece düşüncelerine işliyor,
yaşantılarının nüvelerini
yalnızca o oluşturuyordu.
Onunla bir ömür dilemişti esasen
Şimdi ayrılığın koparmadığını görüp
teselli mi bulmalı?
Bir kez hayatına girdiği için sevinç mi?
Bu hayali gerçek,
umutlarının bağlandığı geleceği için
kazanç mı, kayıp mı?
Sınav
Hüznüm, sensizliğe dayanamadığımdan.
Nasıl basit hâlbuki kollarında iken
katlanmak sınavın çetinliğine.
Yokluğunda, asıldım anılara tutku ile
çekip çıkararak ruhunu içlerinden ki,
yalnız senin doldurabileceğin dakikalara
bir an daha eklensin diye.
Sarıldım boş sayfalarına yitik ömrün.
Bulununca bir bahane
dünya deneyimi bitecekti, biliyordum.
Esasında tâ baştan belli idi,
biz bilemiyorduk sadece, alın yazımızı.
Eskisinden de çok kabulleniyordum,
benimsiyordum varacağım noktayı,
yeniden doğuş, bir kavuşma.
Kucaklayacaktı yakında beni de.
Korkmuyordum…
Mutluluk
Yeniden yaşamak için birlikte olmayı iple çektiğim, gözlerinde eridiğim, yüreğimdeki sıcaklığın tüm dünyamı sardığı o anlar… İşte böyle seni düşünerek geçirebiliyorum şimdi kalan ömrümü. Samimi duyguların şemsiyesi altında soluklanırken bulmak kendimi, hayata tutunmamı kolaylaştırıyor.
Ne çok acı çektim, çeşitli sebeplerden.
Biliyor muydun sevildiğini? Anlıyordun belki yere göğe sığdıramıyordum ya seni. Gülüyordun giderken. Mutlusun eskisinden daha çok, çünkü yerleştiğin en yüce kat bu! Varabileceğimiz son nokta.
Var oluşunun gerçek taçlandırılışı ölümün kucağında. Gençlik yıllarında ve sonrasında da nereden bakarsanız sevimsiz gibi görünen ölüm, yok oluşa değil, yeni bir başlangıca, dirilişe atılan en önemli adım.
Dünyadan göçüş, Tanrı katında ağırlanma. Yaşamımızda güzel işlere imza attıysak, ödüllendirildiğimiz bir başka dünyaya geçiş.
Sana, tüm sevdiklerime kavuşacağımı düşleyerek geçirdiğim bu günlerde, bir umut saklı olmalı, mutluluğa dair.
Ağlayan Kayalar
Yalnızım, dedi
İşte yine yalnızım
Yeni bir gün daha doğuyor sensiz
Ezberimde kaşın, gözün
Ömür boyu beraberiz diye
verdiğin ilk sözün
Bir zamanlar koynunda yaşattığın
yere göğe sığdıramadığımız o aşk
yok oluyor…
Ağlıyor şimdi kayalar
nerde o diyor, dostlar.
Yollarımız kesişti deyip
elinden tuttuğun o yüz
özlemiş, arıyor ılık soluğunu.
Ne kadar da yakıştırmıştı
seni kendine.
Tanımaz, artık gecenin karanlığında
pişman olduğunu imgeleyen gözyaşlarını.
Veda vakti gelince
beyaz yalanlar da işe yaramaz
üzme canını.
Devam et böyle, layık olduğun gibi
yeni bir aşkı duyumsarsın çok geçmeden.
Zaten bu kısır döngü değil mi
ne yazık
hayatında benimsediğin yegâne gerçeklik.
Biraz samimi olsaydın keşke.
Saatler
Umudun umudum oldu,
söze değen çeyrek asır boyunca.
Soluk soluğa geçen saatler
seyreliyordu artık hissediyordum.
Sen de farkında mıydın? Belli etmiyordun.
O son akşam idi, süzüldün açık kapıdan içeri
barışın hakim olduğu bir dünyayı düşleyerek,
yeni yapılanmalara dair biçemleri tembihleyerek.
Adım adım ilerlediğin bir ömür idi seninki,
daima her şeyin yolunda gittiğine olan inancın
artı puan katıyordu hayatın değerine.
Ne mucizevi bir hal olmalı ki,
yaşanıyordu her türlü tuzağa karşın
öğreniyorduk…
Öyle ya!
Çarpık düzenin parçası olmaya aday idik ta baştan!